ट्रेन रेल्वे स्टेशन (फोटो गॅलरी)

Tren demiryolu gar: Özenle yapılmış istasyon binaları, trenlerin gara girişi ya da kıvrıla kıvrıla dağların eteklerinde süzülüşü,unutamadığım filmlerin sahnelerinde hep vardır. Trenin istasyona girişindeki etkiyi, sevgililerin kavuşmasını,ayrılmasını bu görüntüler karşısında kimi zaman bir duygu seline kapılıp ağladığımı , kimi zaman da görkem ve estetiğin buluşmasını hayranlıkla izlediğimi anımsıyorum.

Lise yıllarım, Germencik’ten trenle Aydın’a gelip gittiğim yıllardır. Sabah ezanında hazırlanıp yetiştiğim Söke treninden Aydın garında indiğimde, istasyonun tarihe tanıklık etmiş olmasına hayran kalırdım. Uzun yolculuklar yapmayı hayal ederdim.O yıllarda,hangi filmde duyduysam, ”kara tren gelmez m’ola“yı mırıldanır,söylerdim. Tiz bir tren düdüğü gizemli duygular çağrıştırırdı daima. Birgün hayalim gerçekleşti. Babam, çoluk çocuk hepimizi Zonguldak’a asker arkadaşına götüreceğini söyledi. Hazırlıklar yapıldı. Önce İzmir sonra Ankara aktarmalı tren yolculuğum başladı.

Bir dost’a kavuşma heyecanı elbette güzeldi. Ama pencereden bakmak, yeşili, canlıyı, cansızı geride bırakmak ayrı bir duyguydu. Ankara’dan sonra köylerden geçerken ” gazete, gazete” diye bağıran çocukları hiç unutmadım. Dağların, bazen üstünden bazen tünellerden geçerken ;sanki Ferhat’ın delemediği dağlardan geçiyordum. Tünelleri, insanoğlunun doğaya karşı kazandığı zafer olarak düşünmüştüm hep. İnsanoğlunun endüstriyel bir buluşunun, ilk kez doğayla bu derece uyumlu olabilmesi, doğaya bu kadar az zarar vererek onunla bütünleşmesi, kaza riski az yolculuk, kondüktörü, makinisti, hareket memuru, hatta gecikmeli saati kara treni gönlümde hep ak ulaşım aracı yaptı.

Aydının tam merkezinde kalmış istasyon binası ve yapısı için Hilmi Bayındır ve Fehmi Poyrazoğlu 1966 yılında şunları yazmışlar:”1893 yılında,İngiliz şirketi tarafından şimdiki yapının kuzey karşısına düşen yere yapılmıştır. Cumhuriyet çağında ,1935 yılında İngiliz şirketinden alınmış ve D.D.Y na katılmıştır.Şimdiki İstasyon yapısının yapımına 1951 yılında başlanmış ve 1955 yılında tamamlanarak işletmeye açılmıştır. İlk müdür Hamdi YALIÇ’dır. Şimdiki gar müdürümüz sayın Sezai Uçkay’dır.”

1800 yıllarda, İngilizler tarafından İzmir-Aydın demiryolunun yapımına başlanmasıyla birlikte, Anadolu’da demiryolu macerası da başlamış oldu. Ve bunun ardından Rumeli, Anadolu, Bağdat ve Hicaz’a ,türlü umutlarla raylar döşendi. Bu topraklara emperyalizmin bir aracı olarak giren demiryollarının, Cumhuriyet’le birlikte adeta bağımsızlığın simgesine dönüşmesini, İkinci Dünya Savaşı sonrası bağımsızlığın ve demiryollarının yerini alan karayollarını, tümüyle tükenen ulaştırma politikasını, yitirilen canları, petrol şirketlerine akan dolarları tarih yazdı. Atalarımız yaşadı.

Tren’i, garı, tarihe gönül vermiş biri olarak İstanbul’da görkemiyle , tarihteki yeriyle, Anadoluya açılan kapısı olarak bilinen Haydarpaşa ‘ya gitmemek olmazdı. Bekleme salonundaki tavan süslemeleri, gişeler, derken dışı kadar içini de merak ettiğim Haydarpaşa’nın güvenliğini aşıp, kendimi üç katlı U planlı yüzlerce odası olan binada buldum. Kısa bilgi veren birkaç görevli ve amirden sonra Tugay bey’e yönlendirildim. Bu bölümün İtalyan taş ustalarının ikametleri için Haydarpaşa gar binasının mimari özelliklerini yansıtan özellikteki bölüm olduğunu öğrendim. Orijinal olan kapı ve pencere çerçevelerinden, hayvan figürleri ile bezenmiş mobilyaları, genel müdür yardımcısının odasındaki tavan süslemelerine ve eşsiz manzarayı belki de yok olmadan gören şanslı kişilerden biriydim artık.

Haydarpaşa’nın hikayesi çok uzun. Saatlerce gezdiğim bu yerin temeli 11 mart 1872 günü atılmış. Ahşap ve iki katlıymış. 1894 yılında depremde yıkılmış.

1906 yılında Sultan Abdülhamid ;”Bunca kilometre demiryolu yaptırdım memlekete, çelik rayların ucu Haydarpaşa’da. Koca binalarıyla liman yaptım yine belli değil. Bana o rayların denize kavuştuğu yere öyle bir bina yapın ki, ümmetim baktığında, buradan bindin mi hiç inmeden Mekke’ye kadar gidilsin desin..” demiş.

Bina, denize çakılan ahşap kazıklar üzerine oturtulan yalı garı şeklinde İki alman mimar , Otto Ritter ve Helmuth Conu tarafından projelendirilmiş. Aynı yıl bir yandan kurbanlar kesilmiş, dualar okunmuş, istasyonda bulunan lokomotifler düdüklerini çalmış ve bu olayı tüm İstanbullular duymuş.. Yapımı sırasında kazıkları çakacak şahmerdanın sesi Kadıköylülerin yürekleri ağızlarına getirmiş. Bittiğinde görkemiyle herkesi adeta büyüleyen günümüzde tüm güzelliğiyle ayakta duran Haydarpaşa gar binasının inşaatı böylece başlamış.İnşaatta İtalyan ve Türk taş ustalar çalışmış.Döşemeleri pembe granitten,taşıyıcı ve bölücü duvarları ise tuğladan yapılmış. Neorönesans etkili gar binasının cephe kaplaması sarı-yeşil renkteki Lefke (Osmaneli) taşından yapılmış. Yapıyı saatle taçlandırarak daha karakteristik özellik vermişler.

Yolcu salonu masal gibi.. kapılardan girince kemerler, kemerlerin içinde vitraylar sizi karşılıyor. Tavanda ve kemer çevrelerinde kalem işi süslemeler yapılmış.

İstanbul’un Bağdat demiryolu hattının başlangıç noktası olması hedeflenerek yapımına başlanan ve iki yılda tamamlanan bu bina, III. Selim‘in hizmetindeki paşalardan birinin, Haydar Paşa‘nın adını almış.

Yazmadan geçemeyeceğim, felaketler Haydarpaşa gar binasının peşini hiç bırakmamış.

Birinci Dünya Savaşı‘nın hüküm sürdüğü yıllarda Suriye cephesine gönderilecek mühimmatın infilak etmesi sonucu bir tren dolusu asker hayatını kaybetmiş. Hayatını kaybeden askerlerin kimlikleri padişah emriyle bir süre gizlenmiş. Silah deposu olarak da hizmet veren Haydarpaşa Garı, bunun bedelini ağır bir şekilde ödemiş. 1917′de düzenlenen sabotaj nedeniyle yanarak çatı yok olmuş. Büyük hasarlar almış. Bir şarapnel parçası, anı olarak 1930 lu yıllarda çatıda bırakılmış. Ama 2000 li yıllarda çatı restorasyonunda bu şarapnel parçası çıkartılmış, atılmış. Bir süre sonra yaralar sarılmış .

1918 yılında İngiliz savaş uçaklarının saldırısına uğramış. 1919 dan 1923 yılına kadar İngiliz işgalinde kalmış.

15 kasım 1979 tarihi sabahı İndependanta adlı Romen tankeri infilak ettiğinde gara ayrı bir güzellik veren cam ve vitraylar kırılmış. En sonuncusu hala hafızalarda kalan sabotaj mı, ihmal mi, kaza mı dediğimiz olaya;

28 kasım 2010 tarihinde Çatı yalıtımı sırasında çatıda çıkan yangında çatı tamamen yanmış. Duvarlar itfaiyenin deniz suyu kullanmasından dolayı tahrip olmuş.

Gelelim günümüze; çeşitli restorasyonlardan geçen Haydarpaşa, özellikle iki yaka arasında (Avrupa ve Asya) deniz yolculuğu yapanların bakmadan geçemeyeceği kadar güzel bir mimariye sahip. Son derece büyüleyici ve etkileyici. Peki Haydarpaşa ‘da neler oluyor?

Haydarpaşa Garını 2020 olimpiyatlarına hazırlık çalışmaları adı altında gar olmaktan çıkarılacağı, farklı amaçlarla kullanılacağını, otele dönüşeceğini düşünen, yürekli bir grup Haydarpaşa gönüllüsü ile tanıştım. Onlar, duyarlılıklarını göstermek, seslerini duyurmak için her hafta HAYDARPAŞA SAHİPSİZ DEĞİL eylemi ile Haydarpaşa önünde toplanıyorlar.Ben de “yalnız değilsiniz”diyerek destekliyorum. Aydın’dan da gelsem tarihi eserlerimizi koruma bilincim her yerde aynı. Modern kent adına “tarihimizin yok edilmesi, gelecekte aslını bilmeyen toplumu yaratır.” düşüncesindeyim.

टिप्पणी करणारे प्रथम व्हा

प्रतिक्रिया द्या

आपला ई-मेल पत्ता प्रकाशित केला जाणार नाही.


*